Yazar: Mustafa Erdem Yavuz
İnsanların özellikle bir devlet olarak bir arada yaşamayı sürdürebilmesi için ortak değerlere ortak kaygılara sahip olunması gerektiği söylenir. Hatta bir anayasa profesörü şöyle diyor: “Millet, belli ortak değerler üzerine birlikte yaşama bilinciyle, bir araya gelmiş insan topluluğunun oluşturduğu manevi kişiliktir. Milletler dayandığı ortak değerler üzerinden varlığını sürdürmektedir(1)." Bu değerlerin ve kaygıların gerçekten var olup olmadığı bir yana olgusal varlıkları alenen gerçektir. Yani Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerilimin Türkiye’de ve Yunanistan’da yaşayan her insan için kaygı verici nitelikte olup olmadığı üzerine yapılacak araştırmadan elde edilecek sonuçlardan bağımsız olarak iki devlet adına konuşanların bu kaygının varlığından eminmişçesine davranmaları olgusal bir gerçeklik olarak karşımıza çıkar (2). Fakat devlet adına konuşma yetkisine sahip insanların söylemleri üzerinden o devletin değerleri, kaygıları üzerine yapılacak bir okuma nesnelliği yakalayamaz. Bilim inceleme nesnesinin diliyle ve onun argümanlarıyla konuşmaz. Aksi takdirde onun kendinde gizlemeye çalıştığı çelişkileri gösteremez ve sunulan benliğin tellallığını yapar ve devlet nezdinde makbul bir bilim insanına dönüşür (3). Nesnel gerçeklik gizlenen nitelikleri ifşa ettiği ölçüde nesnelliğe yaklaşır.
Ortak değerler, ortak kaygılar ve ortak mazi ile bir ulusun varlığı ve söz konusu bu ulus üzerinden bir ulus-devlet projesinin zaruretinden bahsetmek politik bir üretimdir. Gerçekliğin devletlü halidir. Devlet kadrolarının yaratmak istediği algısal gerçekliktir. Dolayısıyla ulus ve devlet üzerine yapılacak bilimsel açıklama ulus-devlet ideologlarının ve bu ideologlardan hareketle siyaset yapan siyasetçilerin, kurucu babaların ulus ve devlet üzerine yapacakları açıklamalarla çatışmak zorundadır. Nitekim iki tarafta gerçekliği kurma iddiasındadır ve haliyle çatışma kaçınılmazdır. Gerçekliğin kurulması birtakım silahlarla mümkündür. Bu noktada bilimin elindeki tek silah kendine de yönelteceği bilimsel (düşünümsel) bakıştır. Devlet tarafı ise her türlü konvansiyonel silaha sahiptir. Nitekim ilan eder (4), atar (5), açıklar (6) yargılar ve hüküm verir (7). Devlet adamının şakasında dahi bir keramet, yaratım vardır. Dolayısıyla devlet muhatabına ne olduğunu ve neyin parçası olduğu deklare etme yetki tekeline sahiptir. Muhatabının iradesini kurar ve oluşturduğu şeye kendiliğindenlik atfederek onu mevcut ilan eder. Akabinde mevcudu sahiplenerek kendi meşruluğunu tesis eder. Ve böylelikle devletin bilim karşısındaki yegane silahı; sağduyu, ortaya çıkar.
İlk cümlede söylediğim muğlak ve mesnetsiz ifadenin kaynağı tam olarak bu sağduyudur. “İnsanların nokta nokta dediği söylenir.” Böylesine bir cümlenin tek dayanağı var olduğuna derinden iman ettiği hayali kamuoyudur. Söz konusu bu cümle verili olarak var olur. Üzerine düşünülemez. Adeta bir refleks gibidir. En nihayetinde devletin keramatiyle davrananların meşruiyet kaynaklarının, sağduyu olarak tercüme edilmesiyle doğar. Haliyle yine yukarıda alıntı yaptığım anayasa profesörünün millet tanımı devletlü dolayısıyla sağduyusal olanın yeniden üretiminden ibaret, perde vazifesi gören alelade bir tanımdır. Bilimsel değildir. Nitekim bilimsel bir tanımlama ve açıklama, tanımlayan ve tanımlanan arasındaki ilişkiye dikkate alır. Edimin kimden olduğunu es geçmez.
Millet’in ne olduğu, nasıl bir arada durduğu, ortak kaygı ve değerlerin gerçekliği hususunda yapılacak bilimsel bir açıklama Abdurrahman Eren’in tanımındaki efsunu bozar. Örtülmeye çalışılanı ifşa eder. Bunun için iki kitap okumak yeterlidir (8).
Dipnotlar
(1) EREN, Abdurrahman, Anayasa Hukuku Dersleri, Ankara, 2021, s.282
(2) “ Hz. Adem Peygamber as. Efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak da bizim görevimizdir.” Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. Cumhurbaşkanı, 2022 tarihi itibarıyla halen görevde. 2017 yılında çıkan bir şarkının sözleri 2022 yılında problematize ediliyor. Ve Erdoğan, ülkedeki insanların belli bir fraksiyonun sahip olduğuna inandığı kaygıları milletin tamamının kaygıları haline getirip birliği ve bütünlüğü korumak adına bir tehdit cümlesi kuruyor. Gerçekten milleti bir arada tutan değer ve kaygılardan biri midir Hz. Adem? Bu soru önemsiz bir sorudur. Nitekim devletçe öyledir. Ortak değer ve kaygıları ilan edip inisiyatif alabilen kimse, ortak değer ve kaygıları da o belirler.
(3) “Ülkemizi, geleceğimizi aydınlatan ve yeni Türkiye’nin kurulmasında emeği olan bilim insanlarımızın daima yanlarında olacağız.” Mustafa Varank, Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanı, 2022 yılı itibarıyla halen görevde.
(4) “Efendiler yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz.” Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı
(5) “Ben ekonomistim” Recep Tayyip Erdoğan
(6) “Neoklasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir çıkışı temsil eden heterodox yaklaşım, günümüzde giderek ön plana çıkan davranışsal ekonomi ve nöroekonomi gibi alanlarında etkisiyle daha fazla önem kazanmaktadır.” Nurettin Nebati, Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanı, 2022 tarihi itibarıyla halen görevde.
(7) Hukuk. Bu dipnottan yalnızca pozitif hukuk ve onun kuralları anlaşılmamalı. Hukuku yaratma kudreti bu silahın asli niteliğidir. “Siz yıkın mahkeme kararı arkanızdan gelsin” ve “Uyuşturu satıcılarının ayaklarını kırın” Süleyman Soylu, Türkiye Cumhuriyeti İç İşleri Bakanı, 2022 tarihi itibarıyla halen görevde.
(8) Hayali Cemaatler, Benedict Anderson; Milletler ve Milliyetçilik, Eric Hobsbawn
Comments